DİYARBAKIR KUŞATMASI
Merkez gücü Lice’de toplayan Şeyh Said, Diyarbakır üzerine yürüme hazırlığındaydı. Türk Resmi tarihine de kaynaklık eden Behçet Cemal’in yazdığına göre, Piran olayından dört gün sonra, Kürt öncü grupları Diyarbakır’a doğru akmaya başlamışlardı. Piyade alayından sonra, önlerine çıkan bir süvari birliğini de yenilgiye uğratarak kenti kuşatmışlardı.
Ağır silah ve toplarla takviyeli Türk birlikleri surların içine çekilmiş, savunma konumuna geçmişlerdi. İsyancılar, surları delip içeriye girmek üzere gedik açmaya çalışıyorlardı.47 Kuşatmanın üçüncü gününde, Türk güçleri kaleden çıkıp taarruza geçtiler. Fakat tutunamadılar. Önemli bir başarı gösteremeden geri çekilip yeniden surların gerisine kapandılar.
Bu arada Ankara yönetimi, isyancıları halk desteğinden yoksun kılmak, onları karşı karşıya getirmek için de her türlü yöntemi kullanıyordu. Bu amaçla para dağıtılıyor, mevki ve makamlar veriliyordu. Siverek ve çevredeki bazı ağa ve aşiretler, bu yöntemle devletin yanına alınmıştı.
Para gücüyle sayısız ajan ve provokatör de iş başı yapmıştı.48 Dönemin İstiklal Mahkemesi üyelerinden, Vali Avni Doğan, anılarında ajanların Şeyh Said’in yanına kadar sokulduklarını belirtiyor.
Kendisiyle yapılan röportajı aynen aktarıyorum.
“Bu arada Mürsel Paşa(kale komutanı) boş durmuyor, Diyarbakırlı Şeyh Ahmet ve Şeyh Ömer’i Şeyh Said ile görüşmeye gönderiyordu. Paşa, Sadi ve Aziz’i de gizlice Şeyh Said’in yanına sokmuştu. Diyarbakır Valisi Ahmet Mithat Bey de, Pirinççi zadelerin çevresinden Derikli Necim, Nakip zade Bekir, Derikli İlyas, Bahçeli Hacı Hamdi Bey’i Diyarbakır için görevlendirmişti.”
Askerlerin Oyunları
Kürtlere en büyük zararı “Diyarbakır için görevlendirenler” veriyordu. Bunlar parayla tutulmuş insanları, isyancı kimliğiyle şehir sokaklarına salıp çapulculuk, talan, hırsızlık yaptırıyor, kadınları taciz ettiriyorlardı. Bu olayları tanık olan ya da muhatap olanlar,”Şeyh Said bunun için mi ayaklandı?” diyerek cephe alıyordu.49
Diyarbakır’ı muhasara altına alan kürtler,7Mart 1925 günü savunma burçlarını aralamaya başardılar. Kürt öncüler açılan gediklerden içeri girmeye başlamıştı. Fakat bu sırada takviye birlikleri yetişmiş, kuşatmacıları arkadan top ve mitralyöz ateşine tutmuşlardı. Kürtler, beklenmeyen bu darbe karşısında paniğe kapıldılar. Muhasara safları bozuldu. Geri çekilmeye başladılar.
Diyarbakır muhasarası isyanın kaderini tayin eden dönüm noktasıydı. Bu konuda sayısız yazı, pek çok kitap kaleme alınmasına rağmen, genel olarak yararlanılan tek kaynak, Behçet Cemal’in Şeyh Said İsyanı adındaki kitabıdır. Genelkurmay, Uğur Mumcu ve Metin Toker de daha sonra geniş ölçüde bu kitaptan yararlandılar.
Behçet Cemal, ilk baskısı 1955 yılında yapılan- elimde 1994 baskısı olan- kitabında, Kürtlerin çok kısa zamanda önemli ilerlemeler elde ettiklerini anlattıktan sonra, Diyarbakır kuşatması için şunları yazıyor:
“…Hükümet hala kıpırdamamakta ve isyan karşısında şaşkına dönmüş gibi susmaktaydı. Artık (Şeyh Said) Diyarbakır’ı ele geçirip Kürdistan’ın özgürlüğünü ilan etmekten başka yapacak şey kalmamıştı. Şeyh Said, emrindeki asilerin büyük bir kısmını doğru Diyarbakır üzerine gönderirken, kendisi de Ergani ve Eğil taraflarına gidiyor ve buradaki şeyhlerle ağaları ayaklandırıyordu. Nihayet Samaki’deki genel karargâha dönebilen Şeyh Said, 7 Mart 1925 gece yarısına doğru, Diyarbakır’ın dört kapısına birden genel taarruza geçilmesini emrediyor ve şehrin içindeki taraftarlarına bu yolda talimat gönderiyordu. Şehre hücum edecek asi miktarı, Şeyh Said’e göre 3 bin, hükümetin tahminine göre 5 bin kadardır. 7 Mart akşamına doğru şehrin okul ve kışlalarının bulunduğu kuzey tarafından şiddetli bir ateş başladı. Şeyh Said, ana gücünü buradan hücuma kaldırmıştı. Diyarbakır’ın kuzeyinde savaş bütün şiddetiyle devam ederken, şehir güneyden de saldırıya uğradı. Ordu birlikleri kuzeyde asileri surlar dışında, güney cephesinde bir aralık asilerin başarılı oldukları gibi bir durum meydana geldi. Bunda asilere içerden yardım eden unsurlarında tesiri olmuştu. Bunlar güneydeki surlarda bazı gedikler ve özellikle lağım yollarını açmışlar ve asiler buralardan şehre girebilmişlerdi.
Asilerin içeriye girmesi ile güney cephesini tutan ordu birlikleri iki ateş arasında kalmış, durum tehlikeli olmaya başlamıştı. Fakat şehrin savunmasını yöneten İzmir kahramanı General Mürsel, soğukkanlılığını bozmadı. Derhal elindeki süvari yöneliğine kuzey cephesine çekerek dörtnala güneye sevk etti ve içeri giren asileri baskına uğrattı.”
Behçet Cemal devam ediyor: “Nihayet 8 Mart 1925 Pazar sabahı güneş doğarken, asi güçler ilk defa karşılaştıkları bu teşkilatlı ve azimkar direnme karşısında dayanamayarak panik halinde kaçmaya başladılar.”
Dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün damadı Metin Toker de 1968’de yayınlanan Şeyh Said ve İsyanı adındaki kitabında, bağımsız Kürdistan’ın ilanının Diyarbakır’ın alınmasına bağlı olarak planlandığını, yenilginin bu planı bozduğunu yazıyor ve Diyarbakır muhasarası hakkında şöyle diyor:
“Diyarbakır önlerine gelindiğinde Şeyh Said ve kurmayı, Samahir’de ki karargâhlarında toplandılar. Verilen karar, taarruzun 7 Mart günü, alaturka saatle sekizde, yani gece yarısından sonra başlamasıydı. Diyarbakır’ın dört kapısına birden hücum edilerek şehir işgal olunacaktı. Bu arada Diyarbakır’a da haber uçurulmuş, buradaki şeyh taraftarları, yani beşinci kol durumdan haberdar edilmiş, ne şekilde hareket edecekleri, Şeyh’in kuvvetlerini nasıl destekleyecekleri kendilerine bildirilmişti. Plan, tam Said’in istediği gibi uygulanamadı. Alaturka saatle ikide, yani kararlaştırılandan altı saat önce ateş başladı. Akşam karanlığından faydalanan asiler, Dicle’yi geçerek Diyarbakır’ı çevreleyen surları doğru ilerlemeye başladılar. Sayıları bin ile 3 bin arasındaydı. Av tüfekleri, mavzerler ve bir kısmı da sadece sopalarla silahlanmıştı. Asiler, önce Mardin sonra da Dağ Kapısına yüklendiler. ‘Sallallah’ naralarıyla surlara yaklaşmaya çalışıyorlardı.”
Metin Toker, Mürsel Paşanın iyi bir savunma hattı oluşturduğunu anlattıktan sonra şöyle devam ediyor:
“Halk sokağa bırakılmıyor, silah isteyenlerin talepleri, her ihtimale karşı geri çevriliyordu. Savunmayı muntazam asker yapıyordu. Akşamdan başlayan yağmur aralıksız devam ediyordu. Asiler içerden aldıkları istihbarata dayanarak en çok dağ kapısını zorluyorlardı. Çünkü surların eskimesi yüzünden burada birtakım tabii gedikler açılmıştı. Buradan içeriye girmek daha kolay olacaktı. Fakat bu bilindiğinden, buralar barikatlarla tahkim edilmiş, eldeki kuvvetlerin önemli bir kısmı buralarda mevzilendirilmişti. İç kalenin üzerine toplar konulmuştu. Karanlık bir gece olmasına rağmen topçular sabaha kadar “kör atışı” kesmediler. Asileri en çok yıldıranda bu oldu. O güne kadar top sesi duymamış ve top nedir bilmeyen isyancılar ağzında ateş saçan ve gök gürlemesine benzer sesler çıkaran bu silahtan çok korktular. Savunma başarıyla yapılıyordu. Fakat gece yarısına yakın kötü bir haber duyuldu. Mardin kapısına saldıran isyancılar şehre girmişlerdi. Aslında bu doğruydu. Fakat buradan içeriye giren asiler kapıdan değil lağım deliklerinden sızmışlardı. Sayıları 120’yi geçmiyordu. Buna rağmen bu asiler, surlara yakın karargâh kuran bir nakliye kolunu dağıtmayı başardılar ve bir kısım askerle bir subaşı şehit ettiler.”
Metin Toker içeriye giren bu kolun yok edildiğini anlatıyor ve devam ediyor:
“Asiler şehri dört yönden sarmışlardı. Top atışları ve surlar şehre girmelerini önlüyordu. İçerden gelecek yardımı da alamadıkları için gelecek emri bekliyorlardı. Sabaha karşı bu emir geldi. Şeyh Said yenildiğini anlamış ve asilere en kısa zamanda geri çekilme emrini vermişti.”
Öte yandan Şeyh Said, Diyarbakır İstiklal Mahkemesi’nde muhasarayı anlatırken, savunma karşısında fazla kayıp vermediklerini, yorgun düşen savaşçıların dinlenmeleri ve insan zayiatını en aza indirecek yeni bir stratejinin saptanması amacıyla geri çekilme buyruğu verdiğini söylüyordu.
Dönemin Cumhuriyet Gazetesi, Diyarbakır muhasarasını şöyle aktarıyordu:
“Bir söylenti çıktı: Şeyh geliyormuş. Şehirde birden bir karışma meydana geldi. Derhal bir emir verilerek halkın sokağa çıkması yasak edildi. Akşam oldu. Sokaklarda hiç kimse kalmamıştı. Saat yedide ilk ateş başladı. Toplarımızın sesini duyuyorduk. Subaylar koşuşuyor, gökyüzü kıpkızıl kesiliyordu. Toplarımız durmadan gürlüyor, piyademiz mevzilerinde güç zapt ediliyordu. Cephede sesler fazlalaşmaya başladı. General Mürsel hiç istifini bozmadan emirler veriyordu. İlk hücum dalgası, keşif topçu ve piyade ateşimiz karşısında bu suretle kırıldı. Gece yarısına doğru ikinci hücum dalgası da püskürtüldü. Gece yarısından sonra sokağa çıktık. Yollarda yüzlerce asi cesedi yatıyordu.”
Diyarbakır kuşatmasının sonucu, isyanın kaderini de belirlemiş, geri çekilme başlamıştı. Şeyh Said’e yakın çevreler, geri çekilmede en önemli etkenin, provokatörlerin halkın tepkisine neden olan davranışları olduğunu söylüyorlardı.
[24] Sükrü M.SEKBAN, Kürt Sorunu, Ist.1998 s.110
[25] Sükrü M.SEKBAN, a.g.e, s.112
[26] Ahmet KAHRAMAN, a.g.e, s.84
[27] Behçet CEMAL, Seyh Said, Ist.1994 s.72
[28] Ahmet BOTANI, Kürtler ve Kürt Tarihi, Ist.1997 s.95
[29] Metin TOKER, Seyh Said ve Isyani,ist.1998, s.51
[30] Ahmet KAHRAMAN, a.g.e, s.86
[31] M.Van BRUINESSEN, Kürt Sorunu, Ist 2000 s.387; Behçet CEMAL, a.g.e, s.27-28
[32] Yasar KALAFAT, a.g.e, s.127
[33] Yasar KALAFAT, a.g.e, s.128
[34] Ahmet KAHRAMAN, a.g.e, s.88
[35] Metin TOKER, a.g.e, s.45
[36] Genel Kurmay Belgeleri, Ank.1999 s.125
[37] Ugur MUMCU, a.g.e, s.71
[38] Faik BULUT, a.g.e, s.53
[39] Ugur MUMCU, a.g.e s.71
[40] Ahmet KAHRAMAN, a.g.e, s.83
[41] Ugur MUMCU, a.g.e, s.72
[42] Metin TOKER, a.g.e, s.15
[43] Metin TOKER, a.g.e, s.16
[44] Metin TOKER, a.g.e, s.18
[45] Osman OKYAR, Mehmet Seyid DANLIOGLU, Fethi Okyar’in Anilari Ank.1999 s.40
[46] Ahmet KAHRAMAN, a.g.e, s.113
[47] Metin TOKER, a.g.e, s.84
[48] Ahmet KAHRAMAN, a.g.e, s.88
[49] Metin TOKER, a.g.e, s.52
[50] Kürt Milli Meselesi, Komünist Enternasyonal Belgelerinde Türkiye dizisi-2ist.1997